25 Nisan 2018 Çarşamba

Allah mührü & Sıddık mührü



Zikre başlayalı 20 gün oldu. Bir taraftan vakit bulamadığımdan zikrimi işyerinde çekiyorum, bir taraftanda üveyslerin watsapp grubuna girmiş yeni bir dünyaya merhaba diyordum. Kendimi dünyaya yeni gelmiş bir çocuğun merakla etrafına bakması gibi bende bu yeni dünyada , yani marifet yolunda emekleyen bir bebek gibi hissediyordum. Tıfl mana yani manalar çocuğuydum artık. Abdülkadir Geylani hazretlerinin dediği gibi .
Bu yola her giren aynı bir bebek gibi doğar büyür gençlik evresini yaşar ve devam eder.
Marifete İslam'ın aşka bakan yüzü diyebiliriz. Kainata bakın herşey aşkla oluyor. Sevgisiz yapılan yemekte bile tat tuz yok. Ne diyor Taptuk Emre pirimiz ;
Aşkla yürüyen sırtında dünyaları taşır , aşksız yürüyen beden diye bir ceset taşır.
Elifle başlar her şey. Elif. Nere gitsen kime sorsan sevgi der. Düşünün Rabbimizin bize ilk mesajı İkra idi. İlk harfi elif. Üveys. İlk harfi elif. Velhasıl herşey sevgi ile yapıldı ve yapılmayada devam ediyor. İbadette böyle. İçine biraz aşk katarsanız makbulu budur. Üç tür ibadet var diyor Abdülkadir Geylani hazretleri.
1) köle ibadeti
2) tüccar ibadeti
3) aşık ibadeti
Siz söyleyin hangisi makbul. Secdeye giden başın içinde gezen düşünceler! Cehennemden kaçış mi , cennet nimetleri mi, yoksa aşk ile hiçlik duvarlarını yıka yıka gürül gürül akan bir çağlayan gibi ,sanki Rabbine ulaşacakmişsin birazdan gibi yoğun bir duygu selinde hiçkirarak ağlayan kendinden geçmiş bir kulun secdesi mi?
"Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana Seni gerek Seni"
(Yunus Emre)
İşte biz üveysler de sevginin mührü Allah mührü. Hamdolsun Rabbime yarattığı zerreler adedince. Zikre gireli 20 gün olmuştu ki sol avucumda elif şeklinde bir iz çıktı. Kınaya benziyordu. Aylarca elimde kaldı. Defalarca elimi yıkadım çıkmadı. İşte Allah bu şekilde kulum diye damgaliyor.
"Sen Allah'ın boyasına bak! (Vaftiz de ne ki!) Kim Allah'tan daha güzel boya vurabilir? İşte biz O'na ibadet edenleriz!" Bakara 138
Bir gün sordum Rabbime bu elimdeki iz nedir diye. Marifet yolunun güzelliklerinden biri de soru sorar cevap alırsınız. Ama sorunuzu unutmayın ve ısrarcı olun. Birde edebe riayet edin mutlaka cevap alırsınız. Cevap ise ya okuduğunuz bir ayetten, ya dini bir kayıttan yada başka bir şekilde direk kalbinize ilham ile gelebilir.
"Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir." Şura 51
Ben bir sordum farklı zamanlarda 3 cevap aldım. İlk cevap sorumdan yarım saat sonra idi. Üveyslerin watsapp grubunda bir kardeşimiz ses kaydı doldurmuş son cümlesi şöyleydi;
-elif sevgidir.
Daha sonra Muharrem hocamın bir videosunda öğrendim ki Allah bir kulunun elinden çok zikir dağitacaksa onun eline mühür vururmuş. Son cevabım da Allah kulunun ruhu kemal'e ermeye başlayıp gençlik çağına gelince kına vururmuş. Hamdolsun.
Sıddık mührü ise tırnakta oluyor. El yada ayak parmağında . Sanki tırnak ikiye bölünmüş tekrar yapışmış gibi. Dikine bir çizgi oluyor.
Burada yeri gelmişken Rabbimin bir lütfunuda daha dile getireyim. Ben yine zikrimi yapmaya çalışırken, bir gece oğlum Ahmet'i annesi uyutmak üzere diğer odaya götürdü. Oğlum iki yaşında. Malum çocuklar kolay uyumaz, uyumamak için her aklına geleni söyler, yada oyun oynamak ister. Bizde ona ilk konuşmayı öğrendiği zamanlarda, Allah, la ilahe illallah demeyi öğretmiştik. Oğlum sesli olarak la ilahe illallah demeye başladı. Ne garip ki bende diğer odada zikir çekerken la ilahe illallah kısmındaydım. Oğlum bir odada benden habersiz sesli olarak la ilahe illallah diyor , ben diğer odada sessizce la ilahe illallah diyorum. Bu güzel bir tesadüf oldu ama aslında kâinatta tesadüf diye bir şey yoktur. Bu hal bir kaç gece tekrar etti. Sonra bir baktık ki 2 yaşındaki oğlum Ahmet'in elleri ve ayaklarında parça parça kınalar var. Böyle de güzel bir lütuf yaşattı Rabbim, hamdolsun.

Zikir ile ilk tanışma



Bende herkes gibi nefsimi bilmeden yaşıyordum. Nefs neydi, ne işe yarardı? Bir Allah olduğunu da biliyor ve inanıyordum. Ama yalnızca o kadar. Bir Allah var ama sanki hiç bir işe müdahil değilmiş gibiydi( haşa ). Ama şu anda çok iyi biliyorum ki Ondan habersiz yaprak kıpırdamaz, kuş uçamazmış. Olaylara bakış açım yanlışmış. Kulu ne zaman ellerini açıp dua etse buyur kulum dermiş. Hatta kulunun kelimelere dökemediklerinide en iyi bilen ve kulunun ansızın karşısına bu diyemediklerini çıkartan bir Allahmış. Öyle sıcak, öyle samimi, öyle vefalı bir dost imiş ki kelimelere dökmek imkansız. Almadan veren yalnız O imiş. Etrafımızda ki insanlara bir bakın. Hepsinin bir çıkarı var. Çıkarsız kimse selam bile vermiyor emin olun. Ama Rabbimiz öyle değil. Bize yap dedikleri de yine bizim faydamıza. Öyle ya bizim namazlarımızın , oruçlarımızın Allah'a ne faydası var.
"Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!" Hac suresi 37

Cuma namazlarına hep annemin zorlamasıyla giderdim. Giderdim ama ne yaptığımı bilemeden o namaz biter giderdi. Oysaki o cuma namazı öyle bir namazmış ki yeni anladım. O namazda öyle çok Rabbim rahmet yağdırıyor , öyle çok hidayet dağıtıyor ki. Yaşamadan anlaşılmıyor. Yine bir cuma namazında adet olduğu üzere namazdan sonra açtım ellerimi, başladım duaya.
"Allah'ım bana beş vakit namazı nasib et" dedim.

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘İçerisinde güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. Adem Aleyhisselam o günde yaratıldı, o günde cennete girdirildi, o günde oradan çıkartıldı ve o günde kıyamet kopacaktır! O günde öyle bir saat var ki, Müslüman bir kul o saate denk getirerek Allah’tan hayırlı bir şey isterse, Allah onun isteğini verir’ buyurdu.”

İbnu’l-Munzir el-Evsad 1714, Müslim 854/1717, Ebu Davud 1046, Tirmizi 491, İbni Hibban 2772, Malik 1/108, 109, Begavi 1050, Abdurrezzak 5583, Ahmed 10307, Albânî İrva 3/227

Kim bilir belkide bu zamana denk geldi, yada Rabbim denk getirdi. Şunu iyi bilin ki kâinatta tesadüf diye birşey yoktur. Herşey çok ince bir hesabın parçalarıdır. Bu güzel lütuf ile beş vakit namaza başlatıldım. Elhamdülillah. Veren Allah'ın şanı ne yücedir.

Böylelikle namaza başladım. Ama ne namaz. İlk namazlarım öyle güzel , öyle ihlaslıydı ki anlatamam. Bir ikindi namazında Allah'ın huzurunda olmanın heybetinden bacaklarım titreyerek namaz kılmıştım. Acaba Rabbim kabul edecek mi , acaba beni affedecek mi? Bir başka öğlen namazında 10 rekatın tamamında çocuk gibi ağlayarak namazımı kılmak nasip oldu. Elhamdülillah. Sanki bana bir sihirli değnek dokunmuş , Rabbimle aramda bir bağ oluşmuştu. Rabbime severek ibadet eder hale gelmiştim.
"Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet'e açar, kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah böylece, inanmayanları küfür bataklığında bırakır." Enam suresi 125

Peki ne olduda ben böyle bir lutfa layık görüldüm. İşte burada da büyük bir sır var kardeşler. Bakalım sır nedir?

Hidayet kimlere verilir
Kim hakederse ona elbet
Haketmek ne ola
Gayret sabır şükür hak ola

Burada da belirtildiği gibi hakedene. Peki hak eden kim?

1) Allah'ın yolunda gayret edenler.

"Allah Teala Hazretleri diyor ki: Ben, kulumun benim hakkımda yaptığı zanna göreyim. O , beni zikretti mi onunla beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." [Buhari, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizi, Da'avat 142, (3598)]

2) Allah'tan gelen belalara sabır.

Bu çok önemlidir. Çünkü her insanın Kader çizgisi farklıdır. Ailemizi, cinsiyetimizi, dış görünüşümüzü biz seçmiyoruz. Bunda bile bir hikmet var. Rabbimiz her kulu için ayrı ayrı senaryolarla kullarını en kolay cennete gidecek şekilde kader yazıyor. Biz imtihanlarda tökezledikçe işimizi zora sokuyoruz. Oysaki bilmeliyiz ki her gelen Allah'tan, belada nimette hepsi. Bundan dolayı sabırlı olmak işlerin kolaylaşması ve en kestirme yoldur.

3) Allah'tan gelen nimetlere şükür.

"Ve düşünün ki Rabbiniz şöyle buyurmuştu: «Andolsun ki, şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki, azabım çok şiddetlidir!"(ibrahim suresi 7)

Ben böyle adeta bulutların üstünde uçarken daha ne yapabilirim diye düşündüm. Tamam namaza başladım, oruç tutuyorum ama başka ne yapabilirim? Rabbime daha nasıl yakın olabilirim? Zikir aklıma geldi. Evet zikirde çekmeliydim. Ama hangi zikri? İnternette yaptığım araştırmalarda bir çok sayılı dua, ayet, Esma vardı. Şunu şu kadar çekersen şu olur, bu kadar çekersen bu olur gibi pazarlık kokan bir sürü şey vardı. Bir tarikate girmek istedim. Ama bana yardımcı olacak biride pek yoktu etrafımda. Birde düşünüyordum bu devirde sağlam mürşit nerde? Kimsenin kimseye güvenmediği bir dünyada sanki yapayalnızdım.
Birde şu aklıma geliyordu; bırakın mürşidi , peygamber efendimiz sallallahü aleyhi vessellem zamanında her isteyen kendisine ulaşabiliyordu. Eski veliler ve evliyalar da öyleydi. Hatta abese süresi bildiğiniz gibi gözleri görmeyen Ümmü mektum adlı sahabenin peygamber efendimiz sallallahü aleyhi vessellem' e gelip bana İslami anlat demesi üzerine inmiştir.
Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem; Velîd, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabîa gibi Kureyş'in ileri gelenlerine İslâm'ı anlattığı bir sırada âmâ olan Abdullah b. Ümmü Mektum gelir ve "Yâ Resûlallah! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret" der. O esnada Resûlullah (a. s.) cevap vermez. Çünkü Kureyş'in bu ileri gelen kimseleri, zaten kendilerine özel muamele edilmesini istiyorlardı. Birde bu kişilerin müslüman olması bütün Mekke'nin müslüman olması demekti. Efendimiz onları gücendirmek istemedi. Abdullah tekrar seslenince elinde olmayarak yüz hatları değişti. Bu esnada onlar kalkıp gittiler. Biraz sonra bu âyetler geldi.

80-ABESE

1 - (Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü.

2 - Kendisine âmâ geldi, diye.

3 - Ne bilirsin, belki o temizlenecek?

4 - Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek.

5 - Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince,

6 - Sen ona yöneliyorsun.

7 - Onun temizlenmemesinden sana ne?

8 - Ama sana can atarak gelen,

9 - Allah'tan korkarak gelmişken,

10 - Sen onunla ilgilenmiyorsun

Burdanda anlaşıldığı üzere din Allah'ındır. Ve bu yola baş koymuş velayet makamı sahibi murşidler her zaman ulaşılabilir olmalıdır. Sağlık sorunlarından dolayı bazı engeller ile karşılaşanlar elbette mevzu bahis değildir ama söyleyin şu anda kaç mürşide elinizi kolunuzu sallayarak gidip kapısını çalabilirsiniz. Çalsanız bile kaçı sizinle görüşür.
Ben bu düşüncelerle kıvranırken Rabbim yardıma yetişti. Elhamdülillah. Zaten Üveys olacakları Allah kimseye bırakmıyor emin olun.
Sonra bir gün internette gezerken www.veyselkarane.com sitesine rastladım. Ziyaretçi defterini okudum. O sitede bulunan zikre başladım. Başladım fakat yatsı namazlarından sonra zikrimi çekiyordum. Hem farz, hem sünnet, hem kaza birde zikir olunca benim yatsı namazım 2 saati buluyordu. Üstelik zikir gece ve gündüz olmak üzere günde iki kere yapılması gerekiyordu. Ben bir kere yatsı namazlarından sonra çekiyordum. Siteyi üstün körü okumuştum , zikrin günde iki kere çekileceğini bile bilmiyordum. Üç gün zikri çektim. Sonra ara verdim. İnanılmaz bir huzur içimi kapladı. Sabahları uyanırken uyku ile uyanıklık arasında yakaza dediğimiz halde namaz sürelerini okuyarak uyanmaya başladım. Üç gün günde bir kere çektiğim zikir ruhumu kanatlandırıp uçurmuştu resmen. Ama ben bu yaşadıklarımı zikirle ilişkilendiremedim, yani bu yaşadıklarımın zikirden olacağını hiç düşünmedim. Ben sanıyordum ki işte yeni namaza başladım , Rabbime yaklaştım ondan oluyor sanıyorum. Bu yaşadıklarımı anlayamıyordum. Sonra zikre ara verdim 1 yıl kadar. Hatta bu olanları internette bulduğum bazı hocalara da sordum. Mesela namaz sureleri okuyarak uyanmak çok garip bir şeydi, ilk defa başıma geliyor. Ancak şimdi anlıyorum ki ruhum meleklerden ders alıyormuş. Çünkü sureleri ben okumuyorum da süreler kalbimden geçiyor gibiydi. Ruhum okuyordu sanki. Sonraları öğrendim ki bu durum üveysliğe girişte ilk manevi hocanız verilene kadar olan bir şey melekler ders veriyor. Böylelikle anlayamadan zikre ara vermiştim. Ama namazlarımı kılıyordum. Onu hiç bırakmadım elhamdülillah.
Bu bir yıllık dönemde kendi gayretlerimle Arapça Kur'an okumayı öğrendim. Sonra oğlum doğdu. Şimdi iki yaşında. Ben zikri bırakmıştım ama Rabbim beni bırakmamıştı. Oğlum doğmadan önce biz eşimle isim arayışına girdik. Ben hep peygamber isimlerini düşünüyordum. Sonra bir gece bir rüya gördüm. Rüyamda 8-10 yaşlarında bir çocuk ismi Ahmet. Rüya bu kadar, eşime anlattım. Sonra çocuk doğdu isim koymaya sıra gelince eşim dedi ben de isim vereyim sen Ahmet ismini koydun bende Aras ismini koymak istiyorum. Olur dedim hatta çocuğun nüfus kağıdını Ahmet Aras olarak çıkarttık. Daha sonra bir tanıdık eve geldi çocuğa isim koymak için. Bir kulağına ezan bir kulağına gamet okuyacakken yanlışlıkla iki kulağına da ezan okudu. Bende yanındayım ama nedense onu uyarmadim. Ertesi gün içime kuşku düştü. Dedimki bu iş olmadı , aldım çocuğu elime ben okumaya başladım . Bir kulağına ezan diğerine gamet okudum amma son kısımda kulağına eğilip senin ismin Ahmet olsun dedim. Gerçekten planlamamıştım. Gayri ihtiyari ağzımdan çıktı. Ben Ahmet Aras diyecektim. Böyle bir lütuf yaşattı Rabbim hamdolsun.

Bu zikirsiz geçen 1 yıldan sonra, bir gün Rabbim bana yakaza halinde Rahman suresi söylendiğini hissettirdi. Öyle ki ben ne dendiğini duymadım, kim diyor onuda bilmiyorum. Yalnızca verdiğim cevabı hatırlıyorum ;
- Rahmân süresi mi?

Ama ses yok , konuşma ise yine kalbimden geçiyor kelimeler sanki. Bu olay beni çok derinden etkiledi. Bunun sebebini bulmalıydım. Rahmân suresini okudum, defalarca. Arapçasını ezberlemeye çalıştım. Yok ne yapsam bulamıyorum. Hep dua ediyordum ;
- Rabbim ben cahil bir kulum anlayamıyorum.
Sonra internette araştırdım. İnternette bulduğum bazı hocalara sordum. Ama yok tatmin edici bir cevap yok. Son zamanlarda nereye gitsem Rahman suresine rastlamaya başlamıştım. Buna bir anlam veremiyordum. Cumaya gidiyorum imam Rahmân süresini okuyor, TV açıyorum Kur'an okuyor biri iki dakika sonra Rahmân süresine geçiyor, Kur'an radyosu açıyorum aynı durum. Heleki radyodaki bu durum defalarca oldu. Film izliyorum içinde bir adam Rahmân süresi okuyor(bişri hafi). Artık ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Sonra www.veyselkarane.com sitesi aklıma geldi. Orada mail adresi vardı. Oraya yakazada olanları yazdım. Bana bir liste atmışlar bu listeden biriyle görüşün dediler , tam da bu sıralar ben bir yılın ardından yine zikre başlamıştım. Ben o listeden bir kişi seçip watsapptan o kişiye yazdım. Sonra eve gitmek üzere aracıma bindim eve giderken radyoyu açtım yine Rahmân süresi! Dedim ki;
- Ya Rabbi . Ben cahil bir kulum anlamıyorum. Bana öğretirmisin nedir bu hal?

Ben böyle dua ederken watsapp zil sesi duyuldu yazdığıma cevap gelmişti. Gelen cevap çok önemli değil , önemli olan şuydu ki Rabbim bu yakaza haliyle beni tekrar zikirle buluşturdu. Son zamanlarda ardı ardına her yerde Rahman suresine rastlamam ise benim için hayırlı olacak bir işin yani zikre başlayacağım günün yaklaşmasındanmış bunu anladım. Elhamdülillah. Böylelikle zikre bilinçli olarak girmiş oldum. Allah her okuyana nasip etsin inşallah.amin. Bundan sonraki bölümlerde yaşadığım lutuflardan bahsedeceğim inşallah. Selam ve dua ile...

Nefs



İnsan , yaratılmışların en şereflisi. Eşref-i mahlukat. Düşünüldüğünde öyle mükemmel bir yaratılışta yaratılmış. Bir yerimiz kesilse hemen o bölge kabuk bağlıyor ve yara kapanıyor. Hep filmlerde süper kahramanları gösterirler, derin bir yara alan kahramanımızın süper güçleri vardır ve hemen o derin yara iyileşiverir. Aslında insanda da buna benzer bir sistem mevcut. İçimizde olup bitenleri bilmiyoruz. Beyin dediğimiz organ biz bilmeden ne işlemler yapıyor. Biz bunlardan habersiz günlük hayatımıza devam ediyoruz. Kalbimizin hangi damara ne kadar kan pompalayacağına biz karar vermiyoruz mesela. Yada dengemizi sağlamak için hangi kaslara ne kadar kuvvet uygulanacağını da biz bilmeyiz. Ama beynimiz herşeyi biliyor ve ona göre yönetiyor vücüdumuzu. İnsan mental ve motor yeteneklerden müteşekkildir. Motor yetenekler hayatımızı rahatlatan ve bize belirli bir yaşam kalitesi katan yeteneklerdir. Vücüdun çalışmasıda böyledir. O sessizce işini yapar. Yapar ki biz rahat edelim. Bir yerde bir problem çıktığında bizi uyarır o bölgeye ağrı gönderir. Bu sadece zahiri ve insanın ceset olup çürüyecek ve çöp olacak kısmı. Bir düşünün ki Rabbimiz c.c. çok kısa bir zamandan ibaret olan dünya hayatı için böyle bir yapıyla inşaa etmiş bizi.

Şimdi birde Ruh, Nefs gibi maneviyatımıza etki edenleri düşünün. İnsan yalnızca hayvan gibi yemek, içmek ve diğer faaliyetler için yaratılmış olsaydı Ruh ve Nefse ne ihtiyaç vardı. Ama burada Rabbimizin bir hikmeti mevcut.

"Ben bilinmek ve sevilmek istedim diyor."

Yüce Allah bilinmek ve sevilmek istiyor. Bilmek ikinci derece, sevmek ise birinci derecedir. Kalp Mevla'nın meskenidir. Rabbimiz sürekli kalbe nazar eder. Bu yüzdendir ki zorunluluk olarak yapılan ibadet kabul olsa bile kıymetsizdir. Ama aşk ile yapılan ibadet böyle değildir. En makbulü aşk ile yapılan ibadettir. Aşkın mahali kalptir. Bu yüzden kalp kırmak büyük günahtır.

Bu yüzden Yunus Emre ;

"bir kez kalp kırdın ise o kıldığın namaz değil. " demekte.

Birde bu muazzam insan yapısının içinde Ruh ve Nefs bulunmakta. Rabbimiz herşeyi çift yaratmış. Ruh ve Nefs'te birbirinin zıttıdır. Normalde zikir ehli olmayan ve ibadetten uzak insanlarda emmare nefs yani nefsin en azgın hali bulunur. Zikirle ve ibadetle ve nefse muhalefet ile nefs zayıflar ve koma haline girer ama asla ölmez. Çünkü yaşamak için nefse muhtacız. Ama bir binek hayvanı gibi onu eğitmemiz ve tabiri caiz ise onun yularını bırakmamamız gerek yoksa o bizi istediği tarafa götürür. Oysaki onu biz yönlendirmeliyiz. Ama nasıl? Onu bilmeden sıfatlarından haberimiz yoksa nasıl onu yönlendiririz, nasıl onunla mücadele yapabiliriz? Elbette onu tanıyarak mücadele mümkün, tanımadan savaşamazsınız.

Ankebut Suresi 69. Ayeti: " Bizim uğrumuzda cihat edenlere gelince, elbet Biz onlara (Bize ulaştıran) yollarımızı gösteririz, kolaylaştırırız, şüphesiz ki, Allah her zaman iyi davrananlarla beraberdir..." demektedir.

Yukarıda ki ayetten anlaşıldığı gibi "Bizim uğrumuzda cihat edenler" dediği , Rabbine yönelip nefsini araya sokmadan gerçekten kalpten bir şekilde Rabbinin yolundan gitmek isteyenlere "Biz yollarımızı gösteririz." diyor. Elbette Allah bizi dünyada başıboş bırakmıyor. Her an bizi gözlüyor biliyor. Hem içimizi hem dışımızı. Sevgili Peyamberimiz s.a.v. 'de "Nefsini bilen, Rabbini bilir" buyuruyor. Peki nefsin ne olduğunu yada hangi sıfatla sıfatlandığını nasıl bilebiliriz?

Elbette veysel karane zikriyle bu mümkün. İstisnasız her zikri çeken kardeşimiz nefsini öğrendi. Detaylı bilgi için adresine bakabilirsiniz.

Bu arada ama rüyada, ama namazda, ama zikirde -Nefsinin sembolü olan bir hayvan- görürsün. Senin nefsin bu hayvanla sıfatlanmış demektir. Eğer ölmüş görürsen, sen nefsine Allah'ın yardımıyla galip geleceksin demektir. Yok, bağlı olarak görürsen nefsin sana zarar veremeyecek demektir. Yok, başıboş görürsen nefsinle mücadele edeceksin demektir. Üzülme Allah'tan sana mutlaka yardım gelir.

Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v ) ne buyurmuş: "Nefsini bilen Rabbini bilir." Artık nefsinin ne olduğunu öğrenmişsin ve geriye kalan yıllarında ne ile mücadele etmen gerektiğini doğrudan öğrenmişsin demektir. Yani gördüğün, hayvanın kötü özellikleriyle mücadele ederek; sendeki kötü huy ve davranışlardan uzaklaşman gerekmektedir. İşte zikir ne ile mücadele etmen gerektiğini öğreten, temelini Kur'an ve Peygamberimizin (s.a.v) yaşamından alan ve O'nun öğretileri ile bilgilenmeni ve hayatını, bu iki temel dayanağının varlığına sımsıkı bağlı olman gerektiğini öğreten birinci elden öğretidir. Bu yolun yolcularına bilmedikleri öğretilir ve sevgili mutlaka korunur. Bu Allah'ın bir lütfudur. Artık hayatını baştan aşağıya (ister farkında ol; ister olma fark etmez) Kur'an ve Hadisler içinde yaşar gidersin.

Zikre başladığında; Üveys Veysel Karane Zikrine başladığında, mutlaka ama mutlaka nefsinin, hangi hayvanî sıfatla sıfatlandırıldığını birinci elden ve doğru olarak alırsın. Gösterilen hayvanla nefsin birebir aynıdır.

Yılan şeklinde görünürse: Yalancı, acıması az, sinsi, fırsatını bulunca insanlara acımadan saldıran, gıybet yapan ve bundan zevk alan vb. kötü ahlakı taşıyansın demektir.

Domuz olarak gösterilirse: Sen helali haramı ayırt etmeyensin. Bu kazanç yönünde olduğu gibi eşine sadık olmaya asla önem vermeyen birisisin. Her şey benim olmalı düşüncesini taşıyan bencilin, vurdumduymazın tekisin.

Ayı, kaplan, çakal, kurt vb. yırtıcı hayvanlardan birisi gösterilirse: Sen acıma - merhamet bilmeyensin. Hoşuna giden her şeyin senin olmasını isteyensin. İstemekle kalmayıp bunun için her yola başvurmaktan çekinmeyen birisisin demektir.

Köpek nefse sahipsen: Parayı - dünyayı çok sevensin, para için her şeyi yapansın demektir. Ama sevdiklerini de korumaya çalışansın. Bir yere kadar (menfaatine ters düştüklerinde) onları da yok sayabilecek kadar vurdumduymazsın demektir.

Bu arada şunu da belirtelim ki; gösterilen hayvanın boyunun, büyük veya küçük olması ile de nefisle eşdeğer olmuştur. Yani hayvan ne kadar büyükse nefsiniz o kadar büyük, hayvan ne kadar küçük ise nefsiniz de o kadar küçük demektir.

***Not: www.veyselkarane.com'dan alıntıdır.

Allah c.c. bu fakire de nasip etti. Nefsimizi öğrendik. Bir rüya ile hamdolsun Rabbim hem nefsimi gösterdi, hem küçük oğlumun da ileride zikir ehli olacağını gösterdi hemde nefsime galip geleceğimi müjdeledi . Zikre gireli bir kaç ay olmuşken bir rüya ile nefsimi görmek nasip oldu. Rüyamda elimde zehirli bir yılan vardı. Bir elimle boynundan bir elimle kuyruğundan tutmuşum ve boynunu sıkıyordum. Öyle çok sıktım ki artık ağzından zehirler fışkırmaya başladı. Alemlerin Rabbine hamdolsun. Hemen arkasından 2 yaşındaki oğlum gösterildi. Elinde bir sopa (tevhid sopası yada Hz. Musa'nın asası) yılanın kafasına vuruyordu. Tevhid sopası dememizin sebebi, Muharrem hocamız (Allah ondan razı olsun) bize zikri hep böyle tasfir ederdi. "Nefsinizi tevhid sopasıyla döve döve yola getireceksiniz." derdi. Elbette nefs ölmez. Ama yola gelir, baygın yada koma haline gelir. İşte o zaman sizi kötüye yönlendiremez , çünkü mecali kalmaz. Tevhid ile farz ve sünnet ibadetler ile ve nefse istediğini vermeyerek bu gerçekleşir. Bu yolda olanlara Rabbim yardım etsin. İnşallah Rabbim nasip eder Marifet bittiğinde, kişinin hayvan olan nefsi alınır, yakılır yerine insan nefsi verilir. Ancak bu aşamaya kadar nefs kılıktan kılığa girer. Yani o hayvan yılan olarak kalmaz küçülür küçülür ve başka haycanlara dönüşür ve en sonunda marifet bittiğinde yakılır. Allah herkeze bu güzel yolu nasip etsin. Amin.

Allah ile konuşmak



İnsanın diğer canlılarla iletişime geçmesi ve halini anlatabilmesi elbette konuşmakla olur. Peki Allah ile nasıl konuşulur bunun bir yolu var mıdır? Elbette bizim bildiğimiz bir şekilde konuşmak olmaz. Bildiğiniz gibi Musa a.s "kelimullah" idi. Yani Allah c.c. ile konuşmuştur. "Envarul aşikin" de ve diğer kitaplarda bu var. Ama biz Musa a.s olmadığımıza göre nasıl konuşabiliriz? Burada Kur'an'ı Kerime başvuruyoruz;
"Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Şura 51)
Gelelim biz üveysler deki iletişim nasıl olur. Allah bizimle nasıl konuşur?

Bununda 6 yolu var. Birincisi kalbe ilham iledir,
İkincisi nida yani ses duyma,
Üçüncüsü yakaza hali,
Dördüncüsü rüya ile,
Beşincisi ise okuduğun ,izlediğin yada birinin söylediği bir şey ile alırsın cevabını,
Altıncısı bir elçi ile.

1) Kalbe ilham.
Bu hali yaşamayan bilemez ve anlayamaz. Bu öyle bir hal ki zikirle yumuşayan kalbinizin durumu kiri ve pası silinmiş aynaya benzer. Böyle bir ayna her ışığı yansıtır , üzerine düşen her görüntüyü gösterir. Hal böyle olunca da öte alemden ne gelirse bilirsin. İlham bir anda bir hakikatin farkına varmak gibi, yada kalbinizin tam ortasına bir düşünce yada cümle paketi inmiş gibi olur. Burada ses, konuşma yoktur. Bu ruhun konuşması yada duymasıdır. Bunu iki örnek ile kendi yaşantımdan açıklayayım.
Birincisi ayet meali ile ilgilidir. Ayet;
"Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar." (Enfal 30)
Burada geçen meal bir çok âlim tarafından bu ve benzer şekilde çevrilmiştir. Buradan hareketle son cümlede Allah (haşa) tuzak kurar mı ? Sorusu ortaya çıkıyor. Bu meal benim aklımı çok kurcaladı. Açıkçası tuzak kurmayı ben Allah'a bir türlü yakıştıramadım. Böyle bir Merhamet Denizine tuzak kurmak kelimesi hiç uymuyor, hiç hoş durmuyordu. Bir gün yine işten eve dönerken yürüdüğüm bu 10 dk'lık yolda bunu düşünüyordum. Sonra kalbime ilham geldi(bu İlhamı şairlere gelen ilhamla karıştırmayınız) .
"Allah tuzaklara mukabele edenlerin en hayırlısıdır."
İşte bu! Aradığım cümle buydu. Elbette Allah tuzak kurmaz. Elbette O kullarına zulmetmez. Ama biz belki bilmeden de olsa onun hakkını hiç gözetmiyoruz. Yunus Emre pirimiz diyor ki; "Allah, benim ona yaptığım kadar bana zulmetmedi".

İkinci örnek ise üveysliğe ilk adım attığım zamanlarda, Allah'a karşı bir muhabbet ve aşk ile garip bir hal içindeydim. Bu halimi Yunus Emre nin şu şiiri ile anlatayım.
"Cennet , cennet dedikleri ,
Bir kaç köşk ile birkaç huri,
Sen isteyene ver onları,
Bana Seni gerek Seni."
Gerçekten bende buna benzer bir halde idim. Ne cennet isterim , ne cehennemden kaçarım ben senin kulunum, ister cennete koy istersen cehennemde yak yeter ki yanına al diyordum. Burada dünyadan bıktığım yada depresyonda olduğum anlaşılmasın, bunlar muhabbet ile Rabbe yolladığım dualar idi.
Bir cuma günü hızlı adımlarla camiye gidiyorum. Çalıştığım işyerini kapadım cuma saati, bayır yukarı yürüyorum. Bir taraftanda bu duygular ile kalbim yoğrulmakta ve çok yoğun bir şekilde bu duyguları yaşamaktayım. İşte ne olduysa o zaman oldu. Kalbime bir ilham geldi.
"Senin dünyada kalman daha hayırlı"
Evet kalbime gelen bu oldu. İşte ben o zaman halimden utandım. Her şeyi en iyi bilen Rabbimin kaderine karışmıştım. Ama Rabbimiz öyle merhametli,öyle sevecen ki. Bu büyük bir kader dersidir. Bu dersi bana nasılda nazikçe veriyor. Şimdi dönüp baktığımda o günden bu güne neler yaptım, şimdi daha iyi anlıyorum, Mevla'nın işine karışmamak gerektiğini.

2) Nida yani ses duymak
Ben nida hiç duymadım. Ama Rabbimiz kuluna görevli melekleri vasıtasıyla seslenir. Bunu bir çok evliyanın hayatında ve bazı Üveys kardeşlerimden duydum fakat yaşamadım o yüzden detaya girmiyorum.

3) Yakaza hali
Yakaza hali dediğimiz, uykudan uyanirken yada uykuya dalarken olan uyku ile uyanıklık arasında bir haldir. Yani bu halde ne tam uyku nede tam uyanıklık vardır ikisinin arasında bir haldir. Bu hal bende çok oldu zikre ilk başladığımda namaz sürelerini okurken uyanıyordum. Fakat ses yok, konuşma yok. Sanki kelimeler kalbimden geçiyor yada kalbimle konuşuyor gibiydim. Bu ruhun konuşması ve duymasıdır. Üveyslerin gece ders alması budur. Dersi ruh alır bazende böyle lütuflarla alınan dersi Rabbimiz bize bildirir. Bu yakaza halinde bazen birşeyler gösterilir rüya tarzında, bazen birşeyler söylenir , bazende sen verdiğin cevabı duyarsın (ruhun verdiği). Bu yakaza halinde bir seferinde Tevbe estağfurullah söylediğimi, bir keresinde salavat söylediğimi bana hissettirdiler. Bildiğiniz gibi Tevbe ve salavat Üveys zikrinin parçalarıdır. Yani biz dursakta ruhumuz zikre devam ediyor. Bu yüzden zikrin sonunda Fatiha yada başka birşey okumayip la ilahe illallah zikrini böylece bırakıyoruz. Çünkü zikir devam etmekte. Uveys zikri ile ilgili ayrıntılı bilgi için "www.veyselkarane.com" sitesinden bilgi alabilirsiniz.
Yakaza halinde yine gaybi bilgilerde paylaşılabilir. Bir gün televizyonda Yemen'de ki zulmü izledim. Çocuklar açlıktan ve hastalıktan bir deri bir kemik kalmışlardı. Bir kendi oğluma baktım birde Yemenli çocuklara baktım aradaki fark muazzamdı. Bu duruma çok üzüldüm. İçimde bir şeyler koptu , insanlığım dan ve çaresizliğimden utandım. Böyle olmamaliydi. Hemen Rabbime yöneldim. Dedimki;
"Bu insanlara bu zulmü reva görenler iyi bir dersi hakediyor."
Duamin sonunda "Allah her şeyin iyisini bilir " diye içimden geçirdim ve böylelikle Rabbin takdirine havale ettim. O gece yakaza hali yaşadım ve bana "son savaş 3-33" dendi. Buradan ne çıkarım yaparsınız bilmem. 2033 yılının 3. Ayı mı? Yoksa Kur'an'ı Kerim'de 3. Süre 33. Ayet mi? Bu ayette de peygamber efendimizin soyunu övmekte. Kim bilir belkide Mehdi a.s'ın gelişi yaklaşmıştır. Allahualem.

4) Rüya
Zikirle beraber kalp aynası temizlenmiş, artık ilahi ilhamlari alır hale gelmiştir. Bu durum en çok rüyalarda kendini belli eder. Rüyalar Salih rüya denilen rüyalara döner. Artık eskiden hiç görmediğin Salih rüyalar görürsün. Bu rüyalar ile Rabbin seni uyarır, bazen kaderi gösterir, bazende seni başkaları rüyasında görür. Bunların hepsi Rabbimizin sevgisini gösterme şeklidir. Öyleya sevilmeyen uyarılmaz. Bir dönem sabah namazlarını kaçırmaya başlamıştım. Üstümde bir miskinlik vardı. Kendime hayret ediyordum. Hiç namaz kaçırmayan ben haftada 3-4 kere sabah namazı kaçırmaya başladım. Bunun üzerine bir rüya gösterdiler.
"Çalıştığım işyerinde namaz kılıyorum ama kıble yanlış."
Bu ihtar üzerine sesi çok olan bir çalar saatle işi çözdüm elhamdülillah.

5) işaret

Bu işaret Rabbinize sorduğunuz bir sorunun ardından gelir. Her şey olabilir yeterki sorunuzu unutmayın, sık sık tekrarlayın ve edeple sorun. Yani sorunuz saçma olmasın, samimi olsun. Örneğin ben ne zaman ev sahibi , araba sahibi veya çocuk sahibi olucam diye sormayın. Gördüğünüz bir rüyayı çozemediyseniz onu sorun yada birinin cenaze namazını kılıp kılmamak konusunda yine sorun ( cenaze namazı şahitlik namazıdır, kişinin durumunu hoş görmüyorsanız namazını kılmadan Rabbinize sorun. Eğer cevap gelirse uyun, gelmezse farketmiyor demektir o zaman serbestsiniz.)
Yada şeriatle ilgili bir meseleyi çözemediyseniz yine sorun.
Örneğin zikre ilk girdiğim zamanlarda hamdolsun sol avucumun içinde Elif şeklinde kına işareti çıkmıştı. Sordum Rabbime bu nedir diye. Yarım saat geçmedi üveyslerin watsapp grubunda bir kardeşimiz ses kaydı hazırlamış. Son cümlesi şöyle diyor;
- elif sevgidir.
Daha sonraları bir cevapta Muharrem Karabay hocamın videosundan öğrendim. Eğer kişi çok zikir dağıtıyor , zikri yaymak için çabalıyorsa Allah mührü elinde, Rabbinden ilahi aşk istiyorsa kalbinin üzerinde, bu yolda ayakları sağlam bassın istiyorsa ayağında çıkarmış. Hamdolsun Rabbim kulum diye damgalıyor.

6) Elçi

Elçi bildiğiniz gibi peygamberlere denir. Ama siz bunu geniş düşünün. Biz peygamberleri göremedik. Veysel Karani gibi şanlı Resulümüzü s.a.v. görmeden sevdik. Ama biz üveyslere Hızır as gelir. Bir çok kere (bende dahil) kardeşlerimiz bunu yaşadılar. Elbette boş gelmez. Sizden birşey alır ve karşılığında birşey verir. Buna örnek ise bir akşam çalıştığım işyerinde geldi. Ama daha öncesinde üveyslerin watsapp grubunda bir kardeşimizin rüya gördüğünü ve üveyslerden birine Hızır as'in geleceği yazıyordu. Ben ise zikirde çok yeniydim. Bu yüzden bana geleceğini düşünemedim. Ama her gelene Hızır gözüyle bakıyordum. Sonra bir akşam işyerinde yalnız iken geldi. Benden yardım istedi bende verdim. Sonra ciddileşti ben ise nutkum tutulmuş bakıyordum , eğildi ve kaşlarını kaldıra kaldıra boş kaldıkça " la ilahe illallah " de! diye bana müjdelerin en güzelini verdi. O geldi ve gitti ama ben şüpheler içinde kıvranıyordum, acaba o muydu? Hamdolsun bundan aylar sonra bir arkadaşımın rüyasıyla gelenin Hızır a.s. olduğunu teyit edebildim.

24 Kasım 2016 Perşembe

VEYSEL KARANE ZİKRİ -- ZİKİR NASIL YAPILIR



Bismillâhirrahmânirrahîm.


HAZIRLIK :
Sessiz olmalıdır. (Yüksek sesle değil, kendi duyacağın kadar sesle olmalı.)
Yalnız olunmalı. (Müsaitseniz)
Kimin huzurunda olduğunu unutmadan, edepli-terbiyeli olunmalı.
Mutlaka abdestli olunmalı.
Gündüzün aydınlığında ve akşamın karanlığında olmak üzere (sabah ve akşam) günde 2 kere yapılmalıdır.
Mutlaka şu saatte yapılacak diye zaman belirtilmez. Kişi kendini hazır hissettiği zamanda gerçekleştirilir. Ama yatarken ve sabah namazının öncesi ve sonraları en uygun zamanlardır. Herkesin uykuda olduğu zamanda Rabbimiz; ”Kulum herkes gaflette iken Beni ve Resulümü andı.” der ve zikir sahibini çok sever.


UYGULANMASI :
EÛZU BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTÂNİRRACîM. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHîM.
100 DEFA TEVBE ESTAĞFURULLAH (Arapçasını da söyleyebilirsiniz.)
–Başında Besmele Olmadan– EN AZ 132 DEFA SALAT-I ŞERİFE (Daha fazla sayıda söyleyebilirsiniz, sayı sınırı yok.)
–Başlarında Besmeleyle– 11 İHLAS SURESİ (Kul Hüvallahu) ve 1 FATİHA SURESİ ( Elham )
Hediye : (Allah’ım senin rızan ve izninle okuduğum surelerin sevabını ve salât-ı şerifleri şanlı peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)’e, ehlibeytine, yüceâlisine, ashabına, sevdiklerine, tüm meleklere ve peygamberlere, Hızır (as) ve sevdiği evliyalara, Veysel Karani hazretleri ve tüm üveyslere, sıddık, şehit, arif, salih kullara, himmet eden sultanlara, ders veren hocalarımıza ve onların hocalarına, tüm üveyslerinde hediye ettiği tüm sevgililere (istediğiniz evliya ve ölmüşlerinize ve sevdiklerinizi de hediye edebilirsiniz)
1 Kere EÛZU BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTÂNİRRACîM. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHîM.
EN AZ 100 DEFA “LA İLAHE İLLALLAH” (Daha fazla sayıda söyleyebilirsiniz, sayı sınırı yok.)


***Not: Zikri bitirdikten sonra 11 ihlas ve 1 Fatiha okunmayacaktır…***


Bu kadar mı? Evet bu kadar.


ÖNEMLİ: Zikre hemen başlayabilirsiniz, Allah’ı ve Şanlı Resulümüzü anmak için kimseden icazet almanıza gerek yoktur. Sitemiz VİDEOLAR kısmından SAFRANBOLU sohbetini mutlaka dinleyiniz.


Üveysilik Nedir? Marifet Nedir? Neden bu zikri yapıyoruz? Allah’a ve Resule sevgili olmak nedir? Nasıl olabiliriz? Zikirde neler yaşanıyor ve yaşayacaksınız? sorularının ve daha fazlasının cevabı bu videoda mevcuttur.


Merak ettikleriniz ve sormak istedikleriniz var ise; bilgi@veyselkarane.com veya www.veyselkarane.com' dan bize ulaşabilirsiniz.

AYETEL KÜRSİ - TEFEKKÜR

Tefekkür: ayetel kürsi açılımı
Allahin rahmeti bereketi üzerinize olsun ey hane halkı.
Allah(c.c.)'a sonsuz hamdu senalar olsun. Şanlı peygamberimize ,ehli beytine ve ashabına salat ve selam olsun.
Bismillah Billah
#Allah’tan başka Tanrı yoktur.
Tevhid her işin başıdır. Bir insan müslüman olmak için bile önce tevhid söylemelidir. Çünkü tevhid Allahı birlemedir. Allahın her mahluktan çift yaratması yine tevhide binaendir.
#O Hayy’dır, Kayyum’dur.
Hayy. Gerçek hayat sahibi, mahluklarına hayat veren odur. Insanoğlu tek bir atom yaratamadığı halde , ölmüş bir cesedide canlandıramaz. Hatta bir çok hastalığıda iyileştirebilmiş değildir.
Kayyum. Bütün işleri düzene sokan. Herşeyi ayakta tutan. Allah c.c. bir an bizimle ilgilenmese herşey birbirine girer. Kainatta milyarlarca belkide daha fazla galaksiler var. Samanyolu galaksisi içindeki 9 gezegenle bunlardan yalnız biri. Sizce Allah bu kadar galaksiyi boşunamı yarattı. Bütün bu milyarlarca galaksiyi birbirine çarpmadan döndüren O değilmi. Bütün bu muazzam saltanat içinde yaşayıpta gaflet içinde hiç bir şeyin idrakine varamadan yaşayan ve hatta ölüp giden insanlar var. Yazıkki ne yazık. Kuranın her yerin de Rabbimiz ne kadar az düşünüyorsunuz diyor.
#Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur.
Kul ile Rabbi arasında 70bin perde vardır. Bundan dolayıdır insan bir ağaca, bir kuşa bakarda Rabbi görmez. Bu perdeler farzları yerine getirmek, kuranı yaşamak ve zikrullah ile açılır.
#İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir?
Her ezandan sonra yapılan ezan duası bu konuda çok manidardır. Allahım şefaat makamından ibaret olan makamı mahmudu peygamberimize s.a.v ver. Şefaat edecekleride, edenleride yalnız o bilir.
# O kulların yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O’nun bildirdikleri dışında insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.
Aslında bu ayetler üzerine çok düşünülecek ve kitaba konu olacak kadar tonajlı. Bunları bir iki kelamla geçiştirmek zor. Allah kainatta zerre kadar yer kaplamayan insanın kalbinden geçeni bilir. Üstelik gelecekte ne yapacağımızıda bilir. Onun bilmesini istediğinden başkasını biz bilemeyiz. Bu son cümle Allahın nasıl bir hakimiyet sahibi olduğunu bize çok açık gösteriyor.
#O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır. Onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O yücedir, büyüktür.

teoridir!!!Düşününki Allahu Tealanın her galakside yaşayan bizim gibi mahlukları var. Yalnız bizim galaksiden çıkmak bile ışık hızıyla giden bir aracımız olsa(böyle bir araç keşfedilmedi) ömrümüz yetmiyor. Amakı hayalde Raci anka kuşunun sırtında bu alemleri ev konforunda gezmişti. Elbetteki Allahın arşı ve kürsüsü çok büyük. Inşallah ahirette o arşın altında gölgelenen 7gruptan oluruz.Amin.
Yazdıran Rabbime hamdolsun.

FELAK SÜRESİ - TEFEKKÜR

Tefekkür: felak suresi
Allahin rahmeti bereketi üzerinize olsun ey hane halkı.
Allah(c.c.)'a sonsuz hamdu senalar olsun. Şanlı peygamberimize ,ehli beytine ve ashabına salat ve selam olsun.
Bismillah Billah
113-FELAK:
1 - De ki: "Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım,
2 - Yarattığı şeylerin şerrinden,
3 - Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
4 - Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,
5 - Ve hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden.
Bismillah billah
Bu surede Rabbimiz yalnız ona sığınmamız gerektiğini belirtmiş. Ağaran sabahın Rabbi derken bütün kainatın gerçek sahibi olduğunu ve hakimiyeti altında bulunduğunu hissettirmiş. Ilerleyen ayetlerdede şerrinden sığınılacak kişileri betimlemiş. Bunların hepsinin ipi bende, ister çekerim ister salarım demiş. Nasılki komşunun bahçesindeki köpek bize havladığında komşuya sesleniyorsak, şerli bir işte başımıza geldiğinde Allahtan yardım dilemeliyiz. Çünkü onun hakkından yalnız O c.c. gelir.
Bu süre özellikle büyü, haset, cin gibi şerli işlerde ve mahluklarda çok tesirlidir. Ama her okuyan bir olmaz. Allah okuyana göre tesir yaratır, bazende yaratmaz bu O nun iradesidir biz bilemeyiz.
Yazdıran Rabbime hamdolsun.